Atatürk'ün Bergama'yı Ziyareti ve İlk Festivalimiz "Bergama Kermesi"

Başlatan Tekyürek, 25 Ekim 2014, 17:41:24

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.



13 NİSAN 1934[/i]





 Nisan  1934' te Atatürk, İzmir ve yöresini kapsayan 1 haftalık geziye  çıkmıştır. Bu nedenle 9 Nisanda İzmir'e gelmiş, önce Selçuk ve  Kuşadası’nı gezmiş, daha sonra da Bergama, Dikili, Ayvalık, Edremit  üzerinden Çanakkale'yi ziyaret etmeyi planlamıştı.



 İtalya'da  faşizm düzeni kuran Benito Mussolini, saldırgan bir tavır takınmış,  Akdeniz’i bir Roma gölü yapacağını söyleyerek bizi de içine alan tehdit  oluşturmaya başlamış ve böylece II.Dünya Savaşının ilk kıvılcımlarını  yaymıştır. Atatürk daha 1934 yılında ikinci genel savaşın belirtilerini  sezmiş ve bunu konuşmalarında açık açık vurgulamıştır. Oysa "yurtta  barış, dünyada barış" diyebilen tek devlet adamıdır. Hatta bu doğrultuda  9 Şubat 1934'te Balkan Antantı imzalanması için Yunanistan,Yugoslavya  ve Romanya ile anlaşmıştır. Bu güvenlik ve işbirliği antlaşmasının amacı  İtalya’nın saldırganlığıdır. Fakat barışçı amaçlı, savunma işbirlikçi,  güvenlik kuşağı oluşturucu niteliktedir. Birlikte imzalanması da  caydırıcı özellik yansıtmaktadır.



 Atatürk  yapılan toplantı anında “Uyuyan Aslanı uyandırmasınlar, ve benim çizmemi  ayağıma giydirmesinler” demesi üzerine  bu söz, Avrupa medyasında büyük  yankı uyandırmıştı. Atatürk’ün tümceleri için toplantıdakiler, Mustafa  Kemal, “Savaş çizmelerini mi yoksa İtalya haritasında ki  Çizmeyi mi?  diye  yorumlar yapınca  Musolini büyük geri adım atarak  her fırsatta  Türkiye ile iyi ilişkiler de bulunmak  istediğini bildirmiş.



 İşte bu  nedenlerle Atatürk, Ege sahillerini gezmekte, yer yer askeri denetimler  yapmakta ve böylece Türk ulusunun pasifize görülmemesini, kararlı,  dirençli, inançlı, güçlü ve birlik içinde dinamizmini gören gözlere bir  kez daha göstermek istemektedir.







 Bu  gezinin başka bir amacı da Atatürk'ün halkıyla kucaklaşması, ülkenin  durumunu ve yaptığı devrimlerin yerleşme oranını izlemekle ilgilidir. 36  Osmanlı padişahından sadece II.Mahmut yurt gezisine çakmış ve halkını,  ülkesini tanımak gereğini duymuştur. Atatürk ise ulusal egemenliği yani  halk idaresini kurduğu için halka gitmek, mesaj almak ve vermek  durumundaydı. Halkın isteklerini, beklentilerini topluyordu ama daha da  ötesi nelere layık olduğu hesabını yapıyor, çağ değiştiren yenilikleri  benimsetmeye, düzeylerini yükseltmeye çabalıyordu. Kısacası bu soylu ve  fakat yoksul ulus, ezilmiş ve istemlerini bile dile getirmekten aciz  bırakılmış halk uyandırılmalı, uyuşukluktan kurtulmalı, kadercilikten  sıyrılmalı, cahillikten arınmalı, üretken ve mutlu olmalıydı. Zincirleme  devrim halkaları acaba algılanıyor mu, aksıyor mu, aksatılıyor mu,  savsaklanıyor mu? gözlemek istiyordu. Koca Gazi, Trablusgarp, Çanakkale,  Kafkas, Filistin savaşlarının önderi, Kurtuluş Savaşının lideri,  Cumhuriyetin kurucusu, karizmatik adam, efsane kişi işte Bergama'ya  geliyordu. İki ay önce Bergama' da Halkevi açılmıştı. Halkevleri,  Kemalizm’in odak noktalarıydı. Atatürk, bu kurumu kutsayacak, gönüllere  ateş koyup gidecekti. Bergama çok krallar görmüştü ama, ilk kez bir  cumhurbaşkanı ile karşılaşacaktı. Bergama'da 1933'te ortaokul açılmıştı  ve müze açılması düşünülüyordu. Bunlarla bile Atatürk ilgileniyordu. Her  yerde olduğu gibi Bergama' da kabuk değiştiriyordu.



  İzmir  Garajı ötesinde halk toplanmış bekliyordu. Atatürk, üstü açık bir araba  ile saat 11.00 sıralarında geldi. Yanında Kurtuluş Savaşında süvari  komutanı olan General Fahrettin Altay, Ordu müfettişi İzzettin Paşa,  İzmir Valisi Kazım (Dirik) Paşa ve İzmir CHP İl Başkanı Hacim Muhittin  (Çarıklı) bulunuyordu. Bergama Lisesinin (şimdi Anadolu Öğretmen Lisesi)  o zaman ana bina ortaokul olarak hizmete açılmıştı, önünden Stadyumun  olduğu taraflar bomboştu, tarlalar, bağlar vardı. Yol boyu, tepeler,  bayırlar insan kalabalığından geçilmiyordu. Atatürk gelince coşku  artıyor, dalgalanma oluyor, fakat hayranlık ve meraktan ötürü sessizlik  artıyor, öylece seyrediyorlardı. Atatürk, eski İzmir garajının yakınında  askeri kuvvetlerin bulunduğu eğitim alanına gitti. Burada Atatürk’ü  askeri törenle karşıladılar.





  Eğitim  alanında piyade, süvari ve topçu kuvvetleri tam donanımlı ve sefere  hazır durumdaydı. Atatürk, bir ara taşın üzerinden inerek, tatbikat  alanına girmiş,  mevzilenmiş olan erlerin  yanına gelerek , “Burada ne yapıyorsunuz?” diye sormuş. Bu arada Ahmet Beyler Köyünden  Tevfik Karakuş adında ki  er “Komutanımız  karşıdan düşman geliyor dedi bizde karşı duruyoruz” diye cevap vermiş. Atatürk  â€œHepiniz o tarafa bakıyorsunuz , düşman ya bu taraftan gelirse  ne olacak?” şeklinde ikinci sorusunu yöneltmiş. Aynı er  â€œBaşımızda sen gibi bir komutan  varken dört  yandan da gelseler bize vız gelir” diye cevap verince  Atatürk erlerin sırtlarını sıvazlamış ve yanlarından ayrılmış.



  Denetim  bittikten sonra Atatürk oradaki bir taşın üstüne çıkıp (Anadolu lisesi  bahçesindeki Atatürk anıtının altlığı) asker ve subaylara şöyle komut  verdi: "Karşı tepenin ardında (Dikili Sultan Bayırını göstermiştir) düşman olduğu haberi gelmiştir. Herkes görev başına, düşman yok edilecektir".  Bu komut üzerine ortalık toz dumana karıştı, top başı yapıldı, yürüyüş  kolları ve atlılar harekete geçtiler. Askerin durum alışını beğenen  Atatürk, sonucu daha sonra öğrenmek üzere alandan ayrıldı. Son derece  memnundu.



 Atatürk,  arabasına binip, şimdi yıkılan Cumhuriyet Alanındaki Halkevine  gelebilirdi. Fakat bunu yapmadı. Halkın arasına karışmak istiyor,  onlarla göz göze gelmek, selamlaşmak, yol boyu konuşmak amacını  güdüyordu. İlerledikçe park ve müzenin olduğu yamaçlarda gençler,  kadınlar, öğrenciler büyük bir merakla onu izliyorlardı. Atatürk,  önlerinden geçtikten sonra da peşine takılıyor, onu izliyorlardı.  Hükümet binasının önünden, meydana vardığında kalabalık arttı. Orta  boylu bir insan olmasına karşın, yanındaki iri ve uzun paşalardan daha  çok dikkati çekiyordu. Çok etkileyiciydi, ilk anda o göze çarpıyordu.  Üzerinde gri golf giysiler, elinde bir bastonla ilginç bir görünüm  veriyordu.







 1922  yılında açılan Zübeyde Hanım İlkokulu'nun  önüne geldiğinde okulun  girişinde ve Balkonun önünde annesinin  yağlı boya ile yapılmış  büyük  resmini görünce, durup bir süre bakarak “Muhterem valideciğim” demiş  ve Bergama halkına teşekkür etmiş.



  Zübeyde  Hanım Okulu'ndan  ayrılıp 1932 yılında  açılan Orta Okula gelmiş.  Öğrenci kayıt durumunu sormuş, aldığı yanıt üzerine “Erkek sayısı  iyi  sayılır, fakat kız sayısı çok az, kız çocuklarınızı da  Orta Okulda  okumalarını teşvik edin” demiş. Kayıt defterinin ilk sırsında  kayıtlı  olan  Faruk Atlan, için Babası Sami Altan’ı  oğlunun kaydında öncü  olduğundan  tebrik etmiş.



  Atatürk,  halkın gittikçe artan sevgi gösterileri ile halkevine gelirken, kendini  çok memnun ettiği kadar da; duygulandıran bir olayla tanışmış. Atatürk  tam Hükümet Binasının hizasına geldiğinde karşıdan Özel İdare sokağından  bir kişi "Albayım, Gazi Paşam, Komutanım hoş geldin; ben Çanakkale’de ki Salih Çavuşum" diyerek yaklaşmak istiyormuş, fakat korumalar bırakmıyorlarmış. O yine ısrarla "Albayım, Gazi Paşam, Komutanım hoş geldin; ben Conkbayırındaki Salih çavuşum"  diye yaklaşmak isteyince Atatürk’ün gelsin işareti vermesi üzerine  korumaların nezaretinde  gelirken yine  deyince Atatürk Salih Çavuşun  yüzüne dikkatle baktıktan sonra "Albayım, Gazi Paşam, Komutanım;  hani Conkbayırında, 10 Ağustos günü senin sol göğsüne şarapneli isabet  edipte cep saatini parçaladığında sana su verip, yüzünü de ıslatmıştım  ya! İşte o Salih Çavuşum." "Peki senin yüzüne gözüne ne oldu böyle Salih?" diye sorar, Salih Çavuş  "Komutanım sen hasta olup İstanbul’a gidince, bizim birlikte karşıya  Kum Kaleye yerleşti. Bir sabah başlayan bombardıman sırasında, bombanın  biri tam üstümüze düştü, bazı arkadaşlarımız şehit oldular, bazıları da  yaralandı. İşte o anda benimde gözüm akmış, yüzümde bu hale gelmiş, bizi  Biga’daki sahra revirine götürmüşler. Eh anamız bizi vatan için  yetiştirmiş, vatana bütün azalarımız feda olsun" deyince orada  bulunanlar Salih Çavuşu alkışlamışlar. Atatürk sırtını okşayıp sağol  Salih çavuş diyerek beraberindekilerden ordu Müfettişi İzzettin Paşa’ya "Paşam Salih Çavuşu da notumuza kaydedelim." demiş ve halkevine doğru yürümeye devam etmiş.



  1934  yılının Haziran ayının ortalarında Askeri ve Sivil kişilerden oluşan bir  heyet Bergama’ya gelerek Salih Çavuşâ€™a, Süleymanlı ve Aşağıkırıklar  Köyleri arasındaki hazine arazisinden büyük ölçüde tarla  bağışlamıştır...



  Yol  boyunca ve karşılama sırasında erkekler, gençler, öğrenciler ve başı  açık kadınlar, güzel giyimli kızlar dikkat çekmektedirler. Ancak  Halkevine yaklaşırken ve hatta Asklepeion’a gidilirken asıl kalabalıktan  ayrı, sokak başlarında kümelenmiş kadınlar Atatürk'ün gözünden kaçmadı.  Bu kadınlar çarşaflı, peçeli görünümdeydi. Elbette Atatürk'ü görmeye  gelmişlerdi, fakat bekçiler engellemek istiyorlardı. Çünkü bu  kıyafetleri ile Atatürk’ün görmesinden çekiniyorlardı. Parti  yöneticileri böyle önlem aldırmış, gözden ırak tutulmalarını  düşünmüşlerdi. Ne var ki Atatürk onları gördü, hem de kadınların  itelenip kovalanmak istendiğini fark etti. Kızgınlıkla yanındakilere  dönerek: “Halkımı benden uzak tutmayın, niçin böyle davranıyorlar"  diye sordu, güvenlik için diye uydurma yanıtlar alınca, kıyafet  devrimine uymadıkları söylenmeyince, Atatürk gibi birisi derhal anladı  ve "halkın bunda kusuru yok, yetkililer görevini ihmal etmiş"  diye sert biçimde çıkıştı. Oysa Atatürk, yurt gezilerine yanında Afet  İnan gibi öğretim üyeleri ile çıkarak halka mesaj veriyordu. Zorlamadan,  kanun emri yapmadan özendirmek istiyordu. Ona bir yabancı gazeteci  sormuştu: "Kadınların yasa, buyruk, baskı olmaksızın yüzlerini açmaları nasıl başarılmıştır?" diye ve Atatürk espri, zeka, yöntem dolu şu yanıtı vermişti: "Evet, hiçbir zorlama, kanun yaptırımı uygulamadık. Biz sadece güzel bayanlar yüzlerini açabilirler dedik, hepsi açtı" demiştir.







 Atatürk  Halkevinin ön giriş kapısına yaklaştığında, yürüyeceği yerlere serilmiş  olan halıları görünce durarak ilgiyle halıları izledikten sonra bir  halıyı göstererek “Bakınız efendiler... Yüce ulumsuzun sanatkar  elleri bizlerin üstün becerisi ile zevkini bu şahesere ne maharetle  işlemişler. Bu sanat eserimiz sokakta yerlere serilmek ve çiğnenmek  yerine gururla saklanmalıdır” diyerek Kaymakam ve Belediye  Başkanına halıların kaldırılmasını söyleyip halılara basmadan kenarından  yerlere basarak halkevine girmiş.

 Atatürk’ün  ilgilendiği o halı o günün Kaymakamı Fikri Şengül ile Belediye Başkanı  Hasan Çelebioğlu tarafından halı sahibinin de muafakatı alınarak,  Bergama hatırası olarak Atatürk’e hediye edilmiştir. Bu halı şimdi, Saim  Yay tarafından Ankara Etnografya müzesinde, Atatürk’e ait eşyalar  kısmında, Bergama halısı etiketiyle sergileniyor.



  Halkevine  giren Atatürk, elini yüzünü yıkayıp, biraz dinlendikten sonra Konferans  salonunda bir masaya oturdu. Konuklar ve Bergamalılar çepeçevre  masalara dizildiler. Etli güveç, pilav ve yoğurt getirdiler. Atatürk  özellikle yoğurdu çok beğendi ve bir tabak daha isterken "İşte Türkün halis gıdası, bizim halkımızın sağlıklı, zeki ve çevik olmasında bu ata gıdasının yeri büyüktür" diyordu.



 Halkevine,  Atatürk’ ün yanına girenler, önceden partiden yaka kartı alabilmiş  kimselerdi. Bu kişiler, Atatürk’ ü yakından görebilen, O’ nunla  konuşabilen ve O' na hizmet edebilen mutlu kişiler olmuşlardı. İşte bu  mutluluğu tatmış bilge kişilerden biri de Mustafa Boyacı' dır. O  zamanlar 18 yaşında olan Mustafa Boyacı izlenimlerini şöyle anlatıyor :"Bir  ara Atatürk, parti bayrağındaki altı ok’un anlamını sordu. Etrafındaki  gençler arasında bulunan Belediye Başkanı Nazif Bey'in oğlu Vehbi  (Özçelik) atıldı: "Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik, İnkılapçılık" diye saydı ve ne anlam taşıdıklarını söyleyince Atatürk çok memnun oldu. Bunun üzerine "Altı ok'un en uzun olanı hangi ilkeyi gösterir?" diye daha ilginç bir soru sordu ve yine Vehbi "laiklik" diye hemen yanıtladı. Atatürk coşku içinde, laikliğin ne denli önemlilik taşıdığını gençlere anlattı".



 Halkevinden  ayrılırken, gençlerin bilgili ve çalışkan olmalarını görmekten övünç  duyduğunu söyleyip Asklepion'u ziyaret için hareket edildi. Halk  arasında Ayvazali denilen ilkçağ sağlık yurduna gidilirken yine yol boyu  kalabalıklarla karşılaşıldı. Atatürk, üstü açık arabadan halkı  selamlıyordu. Çarşaflı kadınlara müdahale edilmesini yine önledi.  Atatürk'e güvenlik sağlamak için kalabalığı gerilettiklerini  söylediklerinde: "Benim halktan çekincem yok, böyle davranmayın” dediği duyuldu.



 Antik  yerleri gezerken Osman Bayatlı ve Alman Arkeologlar açıklama  yapıyorlardı. Eski Yunan ve Roma uygarlığı üzerine hayranlık derecesine  varan anlatımlar yapıldıkça Atatürk sıkılmaya başladı ve bir ara: "Biraz daha kazarsanız, Türkün çarığı çıkar"  diyerek yabancı hayranlığı yerine, Türk kültürüne ağırlık vermek  gerektiğini çok güzel bir biçimde dile getirdi. Üstelik 1934 yılı, Türk  Dil Kurumu’nun en etkili olduğu yıllardı, öz-kültüre, Türkçe’ye ve  yazımına yılların gölgelemesinden sonra yoğun olarak döndüğümüz yılları  yaşıyorduk. Herkesin Öz-Türkçe soyadı aldığı 1934' teydik.



 Osman  Bayatlı, Asklepion tiyatrosunda beraberindekiler ve arkeologlarla  bildiğimiz fotoğrafını çekti. Bu fotoğrafta Atatürk’ün yanında Fahrettin  Altay, Kazım Dirik, Hacim Muhittin Çarıklı, İzzettin Paşa, Alman  arkeologları Hanson, Deubner, Ziegenaus görülmektedir.









Atatürk  gelecek diye tüm Bergama çarşı ve sokakları süslenmiş, bayraklarla  donatılmıştı. Ancak gezi programı yoğun olduğundan acele ediliyordu.  Asklepion dönüşü hala dağılmayan kalabalığa "Allahaısmarladık,  Allahaısmarladık" diye el sallayıp vedalaştı. Bergama’ dan ayrılan  Atatürk-Dikili-Ayvalık yönünde gezisini sürdürecekti.



Atatürk’ümüzün  Bergama’ya gelişleri, şehirde büyük izler bırakmıştır. Ebedi Şefin  sözleri, tutum ve davranışları dikkatle izlenmiş ve vermek istediği  mesaj ve uyarı incelikle algılanmıştır. Bu konuda ilk tavır Bergama  Halkevi’nde Mayıs 1934’te kadınların yaptıkları toplantı ile ortaya  çıkmıştır. Bu toplantıda bayanlar çarşaf ve peçe gibi Arap kölelerinin  giydiği çağdışı kıyafetlerden arınarak kılık-kıyafetlerine çeki düzen  vermişlerdir. Böylece 13 Nisan’ı Türk kadınının sosyal hayatta yerini  alması düşüncesi için bir atılım günü kabul etmişler ve o gün Halkevinin  önünde çarşaf ve peçeleri yığarak ateşe vermek biçiminde kutlamaya  başlamışlardır. Bayan Nezihe başkanlığında, Şekibe İhsan, Sabriye Sabri,  İsmet Abdülkadir, Müzeyyen Selim’den oluşan bu kurula, Bergamalı  kadınlar içtenlikle destek vermişlerdir. Atatürk'ün cesaret ve coşku  verdiği Halkevi yöneticileri de yoğun çalışmalara girmişler, sosyal  etkinliklerini arttırmışlardır. Atatürk’ ün Bergama'yı ziyaret ettiği  yıl Türk Dil Kurumu, dilde özleşme konusunda çok başarılı bir yörünge  çizmiş, yine o yıl soyadı yasası çıkmış ve tüm ulusun soyadları Türkçe  sözcüklerden oluşturulmuştur. Bu nedenle Bergama Halkevi, edebiyat,  köycülük kolları Türkçe tarama çalışmaları yapmışlar, bir çok terim,  deyim, sözcük, atasözü ve deyişler derlemişlerdir. İzmir Postası, Yeni  Türk Dili ve Halkın Sesi gibi basın organları bu konuda yazı yarışmaları  açmışlardır. Bergama halkı, bu yarışmalara büyük ilgi göstermiştir.  Ayrıca Bergama Halkevi temsil kolunun 10 bayan ve 42 baydan oluşan ekibi  â€œÇoban" ve "Özyurt" temsillerini hazırlamış, hatta Dikili ve Akhisar'a  kadar turnelere çıkmıştır.





 







 Ulu Önderimiz Bergama’nın Tarihi, Folklarik zenginliklerinin yanı sıra  doğal güzelliklerini de görerek bu güzel ve böylesine zengin kültür  izlerine sahip bir beldenin hak etmediği unutulmuş ve bir kenara  itilmişlikle kaderine terk edilmesinin asla kabul edilmeyeceğini ve  Bergama’nın dünya turizmindeki yerini mutlaka alması gerektiğini ve  bunun içinde, bir Şenlik Panayır düzenlenmesini basın yoluyla da  yayınlanmasını istemiş ve bu konuda İzmir Valisi General Kazım Dirik’i  vazifelendirmiş. Atatürk’ün direktifiyle il yönetimi, il genel  meclisinin hemen her toplantısında Bergama gündemde yer almış. Kazım  Dirik Trakya Müfettişliğine atanınca, İzmir Valiliğine yeni atanan Fazlı  Güleç’e, Bergama konusuna gereken ilgiyi göstermesini söylemiş. İl  Yönetiminin istekli çalışmalarıyla 1936 yılında çevre ilçelerinde  katılımlarıyla bir panayır düzenlenmiş ve çok ilgi toplamış. 1937  yılında ise, dünyada Fransa’nın Nice kentinden sonra ikinci, Türkiye’nin  ise ilk festivali olarak Bergama kermesi, çok görkemli bir şekilde  â€œATATÜRK ŞENLİĞİ” adıyla doğmuş. Çünkü Ankara’da basılan Ulus gazetesi  ilk sayfasına “ATATÜRK BERGAMASI, ATATÜRK ŞENLİĞİNİ YAPIYOR”, diye başlık atmış.



Uluslararası  Bergama Kermesi,bu yıl 75. kez kapılarını ziyaretçilerine açıyor.  Kermes’in 75 . Özel Yılı şerefine 22 Mayıs 2011’de başlayacak olan  açılış etkinlikleri, 28 Mayıs, 4 ve 18 Haziran günlerinde  gerçekleştirilecek faaliyetlerle devam edecek. Bergama, 20-26 Haziran  2011 tarihlerinde kutlanacak olan Uluslararası Kermes’le Türkiye’nin ve  dünyanın bir çok bölgesinden gelen ziyaretçilere ev sahipliği yapacak.
Linkback: Atatürk'ün Bergama'yı Ziyareti ve İlk Festivalimiz "Bergama Kermesi"
  • Gösterim 2,449 
  • Herşey Genel Paylaşım
  • 0 Yanıtlar


Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor Üye ol Veya Giriş Yap


Paylaş whatsappPaylaş facebookPaylaş linkedinPaylaş twitterPaylaş myspacePaylaş redditPaylaş diggPaylaş stumblePaylaş technoratiPaylaş delicious

Benzer Konular (5)


İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Replikacep.com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Replikacep.com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz