Şah Hatayi (Şah İsmail) (1487- 1524)

Başlatan Tekyürek, 25 Ekim 2014, 01:44:23

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şah Hatayi (Şah İsmail) (1487- 1524)



Kırklar Meydanına Vardım  

Gel Beri Ey Can Dediler

İzzet İle Selam Verdiler

Gel İşte Meydan  Dediler



Şah Hatayi'm Nedir Halin

Hakk'a Şükr Et Kaldır Elin  

Gıybetten Kese Gör Dilin

Her Kula Yeksan Dediler



İran'da Safevi  soyundan gelen bir Türk. Erdebil'de doğdu. Ana tarafından Uzun Hasan'ın torunu  Bilki Aka'nın oğludur. Babası Haydar'ın ölümünden (1488) sonra dayısı tarafından  iki kardeşiyle birlikte düşmanlarından kaçırılarak Şiraz'a gönderildi. Şiraz  valisinin, üç kardeşi bir süre hapsettiği söylenir. Akkoyunlu hükümdarı Sultan  Yakup'un ölümü üzerine oğlu Rüstem saltanat mücadelesinde onlardan yararlanmak  amacıyla üç kardeşi hapisten kurtarır, Şah İsmail'in ağabeyi Sultan Ali,  katıldığı iki savaşı da kazanarak Tebriz'e döndüğünde parlak bir törenle  karşılanır. Ama üç kardeşin halk üzerinde manevi etkisi, Sultan Ali'nin  kazandığı zaferler Rüstem Bey'i korkutur, onları ortadan kaldırmanın yollarını  ararken durumu sezen Sultan Ali kardeşleriyle birlikte Erdebil'e kaçar. Sultan  Ali yolda kendilerini izleyen Rüstem Bey'in askerleri tarafından öldürülür. Ama  iki kardeşini yedi müridiyle Erdebil'e göndermeyi başarır. Şah İsmail ve kardeşi  İbrahim burada müritlerince korunur. Sürekli izlendikleri için bir süre sonra  Bağru dağına, oradan da Gilan, Gaskar, Reşt ve Lahican'a kaçırılırlar.  Lahican'da Kar Kaya'nın evinde saklanan Şah İsmail ilk öğrenimini özel bir  öğretmenden gördü. Babasının müritleri dört bir yandan onu görmeye geliyorlardı.  Yakalanamadığını gören Rüstem Bey, Lacihan üzerine yürümeye hazırlanırken  öldürülünce (1497), Şah İsmail harekete geçer. Müritlerini toplayıp Hazer  kıyılarındaki Aravan'a (1500), oradan Erdebil'e gelir. Kendisine katılan Türk  oymaklarıyla birlikte yeterince kuvvet topladığını görünce ilk olarak babasının  ve Şiilere yapılan eziyetlerin öcünü alma yolunu tutar. Tebriz'e gelip taç  giydiğinde (1502), babasının öcünü almış, Baku'yü zaptetmiş, Nehcivan'da Elvend  Bey'i yenmiştir. Şah İsmail'in bundan sonraki yaşamı Şiiliği yaymak, Safevi  devletinin sınırlarını genişletmek için yaptığı savaşlarda geçer. Devletin  sınırları genişleyip Şiilik Anadolu'ya doğru hızla yayılınca Osmanlı'larla  çatışır. Sonunda Çaldıran'da Yavuz'a yenilir (1514) ve kaçar. Bu yenilgiden  sonra Tebriz'e döndüyse de eski gücünü yitirdiği gibi uğradığı ruhsal çöküntüyle  de kendisini şaraba verir. Oğlu Tahmasb'ı yerine atabey olarak bırakır, her  yılını ayrı bir kentte geçirerek yaşamını tamamlar. Azerbaycan'da iken ölür.  Cenazesi Erdebil'e götürülür.



Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla şiirler  yazdı. Sanatçı kişiliği çok zor koşullar altında geçen çocukluğu sırasında  oluştu. Aruz ve heceyle yazdığı şiirler Azerbaycan edebiyatının Nesimi ve Fuzuli  arasındaki döneminin en güçlü temsilcisi olduğunu kanıtlar. Özellikle heceyle  yazdığı şiirler Anadolu'da gelişen tekke edebiyatını büyük ölçüde etkiler. Alevi  -Bektaşi edebiyatının en güzel örneklerini sunar. Sadettin Nüzhet, şiirlerini  dörde ayırıyor:



a) Tasavvufi düşüncelerini içerenler,

b) Aleviliği  dile getirenler,

c) Hurufiliğin ilkelerini yansıtanlar,

d) Aşıkane  olanlar.





Aruzla yazdığı şiirlerinin ise daha çok tasavvufi olduğu  görülür. Bu şiirlerinde kullandığı dil klasik şiirin dilidir.



Hece  ölçüsüyle koşma ve semai biçiminde yazdığı nefesler ise Yunus'un izlerini taşır.  Ama Hatayi'nin kendine özgü şiir yolu oluşturduğu da belirtilmelidir. Hece ve  aruzla yazdığı şiirlerini kapsayan Divan'ı basıldı (Sadettin Nüzhet Ergun,  Hatayi divanı, 1956; bütün nüshaları karşılaştırılarak yapılan basımı için bkz.  Aziz Aka Mehmedof, Şah İsmail Hatayi Eserleri 1, Bakü 1966). Ayrıca Dehname adlı  Ali'yi öven bir mesnevisi (Baku 1946) ile yine mesnevi biçiminde yazılmış bir  Nasihatnamesi vardır. Değerli araştırmacı Nejat Birdoğan Alevilerin Hükümdarı  Şah İsmail Hatayi adlı yapıtında bu büyük ozanın yaşam öyküsünü, Osmanlı ve  Safevi yanlarından topladığı şiirlerini daha geniş ve gerçekçi biçimde  vermiştir.



Kişiliği



Yaşamına can korkusu ile başladı. Daha  altı yaşında iken dedesinin müritlerince kaçırılmasaydı öldürülecekti. Gilyan'da  altı yıl gizlilik içinde yaşadı. On iki yaşında Ercuvan'da Taliş Mehmed Bey'in  elinden zor kurtuldu. Bu yaşında yandaşlarına kalelerin nasıl alınacağını  öğretiyordu. Ele geçmeden yandaş toplayabilmek için binlerce kilometre yol  yapıyor, ayrı ayrı iklimlere, huyunu suyunu bilmediği topluluklar arasına  giriyor, karşılaştığı herkesi inandırıp yanına alıyordu. Anadolu'dan binlerce,  on binlerce kişi yalınayak bu genç adam için yollara düşüyordu. Bu yollara  düşmede eski Türk inancının etkisi ve inancı olduğu kadar çocuk Şah'ın kişiliği  de etkin rol oynuyordu. Osmanlı'da aradığını bulamayan Anadolu halkı, özellikle  Erzincan, Sivas, Karaman Türkmenleri Şah'a doğru yola çıktılar. Bu gidiş  yıllarca sürünce Yavuz'a verilen bir dilekçede "İşte bir zaman geldi ki Rum  ülkesinin halkının çoğu Erdebil olup kafir oldu." denilecektir.



Hoca  Sadeddin, bu göçü ''Ol taifenin kalanı dahi terk-i diyar etmek istediler. Ölüsü,  dirisine yüklenip cümlesi çıkup gitmek istediler.'' diye anlatır. Kuşkusuz bu  gidişi, Anadolu'da kimsesiz kalan Türk'ün orada önem ve güven kazanma isteğine  bağlayanlar da vardır. ''Ömründe ve diyarında kendüye adem dinmeyen bikarlar  tuman (tümen) beyleri olup hadden ziyade itibar buldular. İşiten çıktı gitti.  Yerinden ayrılup yurdunu terk idüp çiftin çubuğun dağıttı.'' Osmanlı ve  Dulkadrlı önlemleri bu yürüyüşü durduramıyordu. Hac yerine Erdebil ziyaretini  yeğleyenler, ''Biz diriye varırız, ölüye değil." diyorlardı. Bu bilgiyi Aşık  Paşazade, bir söylenti olarak aktarıyor.



Kuşkusuz bu oluk oluk akışın  sonunda karşılaşılan kişi öyle sıradan biri değildir. Bir kez, kesinlikle çok  iyi bir eğitim ve öğrenim görmüştür. Bu eğitim kavramında daha on iki yaşında  iken değme babayiğitlerin katlanamayacağı bir gövde dayanıklılığı bulunmak  tadır. Bu yaşta en kanlı boğuşmaların içine girip çıkmıştır. İyi bir dövüşçü ve  avcıdır. 1500 yılında Tercan-Sarıkayasında bir mağarada yaşayan ve insanlara  saldıran bir ayıyı okla vurup öldürecek kadar bilekli ve yüreklidir. O kış  Erdebil yöresinde kuşların donup düştüğü havalarda adamlarına kardan kale  yaptırıp kuşatıyor ve onları oyalıyordu.



Sanatı



Şirvanlı  Melikü'ş Şüera Habibi'nin öncülük ettiği Türkçe edebiyatın bir çok uğraşanları  devletçe korunma altına alınmıştır. Şah İsmail'in kendisinin hece ve aruz ozanı  olması ününü artırmış, bilime saygısı da duyulunca kimi bilginler Erdebil'e  gelmiş, kimisini de kendisi getirtmiştir. O dönem kaynaklarında Şah İsmail'i  sıradan bir hükümdar olmaktan çok, eski Hurremi'liğin, Babeki'liğin sürücüsü ve  Turan düşüncesinin yeni temsilcisi olarak düşünmek mümkün. Bunun için Yavuz  Selim, Şah İsmail'e "Afrasiyab -1 Ahd" diyecektir. İsmail'e olan sevgi ve  sığınma yürüyüşlerine böylece sanat adamları da katıldı. Sultan Hüseyin  Baykara'nın (rn. 1447 -1505) oğullarına hile ile ağır yenilgiler vuran Özbek  hanı Şeybani'yi 1510'da ortadan kaldıran İsmail'e bu tarihte ilk sığınmalar  oluyor. İsmail, bu sanatçıları saygı ile karşılayıp seçkin görevlere atıyor. Bu  sanatçıların başında Kemaleddin Behzad (1455 -1535) vardır.



Bu dönemin  tarihçilerinden Hvodemir'in anlattığına göre "Üstad Behzad, dönemin en olgun  nakkaşlarının ustasıdır. Bir süre, doğruluk örneği Emirin (Hüseyin Baykara'nın)  yanında eşsiz işlerle uğraşırken şimdi yüce mertebeli Sahib Kıranın (Şah  İsmail'in) yanındadır." Hvodemir, bu kitabını H. 904'te (rn. 1498) Ali Şir Nevai  adına yazmaya başlamış, H. 905'te (rn. 1499) bitirmiştir. Böylelikle Kemaleddin  Behzad'ın Şah İsmail'e sığınışı daha önceki yıllara geçiyor. Bu kitaba göre  Nakkaş Ağa Mirek, Hüseyin Baykara yanında iken Kemaleddin Behzad, Şah İsmail'in  yanındadır. Belki de Hüseyin Baykara, döneminin geleneğine uyarak Şah İsmail'e  bir çok sanatçıyla birlikte Behzad'ı armağan etmiştir. Behzad, özel bir fermanla  1521'de nakkaşhaneye müdür ve sahib-i ihtiyar (yetkili) atandı. O güne değin  dağınık olan Safevi nakşına artık bir biçim vermişti. Ağa Mirek, Muhammed  Tebrizli, Hace Abdül Aziz, Muzaffer Ali Muhammed.
Linkback: Şah Hatayi (Şah İsmail) (1487- 1524)
  • Gösterim 1,847 
  • Herşey Genel Paylaşım
  • 0 Yanıtlar


Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor Üye ol Veya Giriş Yap


Paylaş whatsappPaylaş facebookPaylaş linkedinPaylaş twitterPaylaş myspacePaylaş redditPaylaş diggPaylaş stumblePaylaş technoratiPaylaş delicious

Benzer Konular (5)

Yanıtlar: 0
Gösterim: 1555

Başlatan Tekyürek


Yanıtlar: 0
Gösterim: 1694


İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Replikacep.com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Replikacep.com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz