Türkiye’de Para Politikası

Başlatan Tekyürek, 25 Ekim 2014, 00:37:57

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

1. FİNANSAL PİYASALAR

PARA VE SERMAYE PİYASALARI

Bir ekonomide fon talep edenler ile fon arz edenler arasındaki iletişimi sağlayan, fon akımlarını düzenleyen kurumlar ve finansal araçlar ile bunları düzenleyen hukuki ve idari kurullardan oluşan yapı finansal piyasa olarak tanımlanır.

Finansal piyasanın bir alt kümesi olan para piyasası, vadeleri bir yıl ya da daha kısa vadeli fon akımlarının karşılandığı piyasadır. Para piyasasında işlemlerin yapıldığı özel bir yer yoktur.

Sermaye piyasasına ise genellikle uzun vadeli sabit yatırımların finansmanı ile çalışma sermayesinin süreklilik gösteren kısmının finansmanı için başvurulur. İşletmelerin geçici ve mevsimlik nakit ihtiyacı ise para piyasasında karşılanır.

Para piyasasının araçları, çek, senet, poliçe, bono gibi ticari belgeler ile emtia karşılığı verilen kredilerdir. Sermaye piyasasının araçları ise, uzun vade içeren hisse senedi, tahvil, katılma ve intifa senetleri, kar ortaklığı belgesi gibi menkul kıymet belgeleridir.

Sermaye piyasasında vade uzun olduğundan, risk ve faiz oranı yüksektir. Para piyasasında vade kısa, risk ve faiz oranı düşüktür.

Para ve sermaye piyasaları, yukarıda belirtilen nitelikler itibarı ile birbirinden ayrılsa da bu iki piyasayı kesin çizgilerle birbirinden ayırmak mümkün değildir. Ülkemizde finans kesimi içinde en büyük paya sahip olan ticari bankalar para piyasasının temel unsuru olmakla birlikte, sermaye piyasasında da yoğun bir şekilde faaliyette bulunmaktadırlar. Sermaye piyasasına ilişkin yapılan yasal düzenlemelerle de bankaların sermaye piyasasında daha çok etkinlikte bulunmaları sağlanmıştır.




2. PARA POLİTİKALARI

2.1. PARA POLİTİKASININ AMAÇLARI

Tüm dünyada, özellikle 1973 Petrol Krizi sonrasında etkin ve planlı para politikaları uygulanmaya başlanmıştır. Günümüzde ülke ekonomilerinin belirleyici bir unsuru olan para politikalarının uygulayıcısı ülke merkez bankasıdır. Merkez bankaları, para arzı kavramı üzerinde etkinleşerek para politikasını yürütür. Yine para arzı aracını kullanarak faiz oranlarını değiştirebilir. Bu da ülkedeki yatırımı ve tasarruf düzeyini belirlemektedir.

Para politikalarının temel amaçları;

• Tam istihdam

• İktisadi büyüme

• Faiz oranı istikrarı

• Mali piyasaların istikrarı

• Döviz piyasalarının istikrarı

şeklinde başlıklandırılabilir.

Para politikası amaçlarının niteliği kimi zaman bu amaçlar arasında çetışmaya neden olabilmektedir. Fiyat istikrarını sağlamaya yönelik bir politika, tam istihdam amacında uzaklaşılması sonucumu yaratmakta, bir anlamda işsizliğin kaynağı olmaktadır. Yine, döviz kurlarının sabit tutulması halinde, eğer faiz oranları yükseliyorsa, mali serbestleşmenin olduğu bir ülkede kur makası den bir açıklık çıkabilmektedir. Ülkemizde de kimi dönemlerde görülen bu durumda ülkeye yurtdışından kısa vadeli sermaye akımı olmakta, bu ise ciddi mali bunalımlara neden olmaktadır.


2.2. PARA POLİTİKASI ARAÇLARI

Para politikasının yürütücüsü olan Merkez Bankası, bu politikanın araçlarına da sahiptir. Para politikası uygulanırken kullanılan araçlar kimi zaman değişse de aşağıda tanımlandığı şekilde sıralanırlar:

i) Açık Piyasa İşlemleri Politikası

Açık piyasa işlemleri parasal tabanı, dolayısı ile para arzının belirlenmesinde temel unsurdur. Açık piyasa işlemleri ülkemizde devlet tahvili, döviz üzerinden yapılmaktadır.

Açık piyasa işlemleri kullanılarak, devlet tahvili, hazine bonosu veya döviz satın alınması halinde parasal taban genişlemiş, yani ekonomide para arzı artırılmış demektir. Merkez Bankası’nın bono, tahvil veya döviz satması halinde de parasal taban daraltılmış, para arzı azaltılmış olur.


ii) Reeskont Politikası

Reeskont politikası kimi zaman iskonto politikası olarak da algılanır. İskonto, bir bankanın ya da herhangi bir finans kurumunun vadesinden önce, senet bedellinin belli bir miktar faiz ve komisyon karşılığında senet alacaklısına ödenmesidir. Senet kırdırma olarak da adlandırılan bu işlemde senedin ikinci defa iskonto edilmesi işlemine reeskont denir. İskonto ile bankalar, kişi ve kurumlara kısa vadeli kredi sağlarken, reeskont ile Merkez Bankası, bankalara kısa vadeli kredi sağlamış olur. Merkez Bankası’nın reeskont oranlarını yükseltmesi, kısa vadeli kredi faiz oranlarının yükselmesi anlamına gelir. Bu hareket, piyasadaki kredi talebini kısacaktır.


iii) Karşılıklar Politikası

Bilindiği gibi, bankalar topladıkları mevduatın bir kısmını karşılık olarak ayırıp, geriye kalan kısmını kredi olarak fon talep edenlere kullandırırlar. Karşılık oranları, birçok ülkede Merkez Bankalarınca belirlenir.

Bankaların topladıkları mevduata uygulanan karşılık oranları yükseltildiği bankanın fon toplama maliyeti artar. Çünkü bankaların faiz ödeyerek sağladığı mevduatı, kredi olarak kullandırma hacminin düşmesi, katlandığı bu bedelden umduğu getiriyi sağlayamaması demektir.

Ülkemizde Merkez Bankası sık sık karşılık oranlarıyla oynayarak para arzını kontrol etmeye çalışır. Şubat 1994’te aynı günde karşılık oranı ile bankaların kasalarında bulundurmaları gereken zorunlu nakit miktarı olarak tanımlayabileceğimiz disponobilite oranını iki defa değiştirmiştir. Hiç şüphesiz bu tür uygulamalar, 5 Nisan 1994 kararları öncesi var olan istikrarsızlığı daha da artırmıştır.


3. TÜRKİYE’DE PARA POLİTİKALARI

Ülkemizde uygulanan para politikalarından söz ederken, liberalleşme sürecinde bir dönüm noktası olan 24 Ocak Kararları ile başlayan ve günümüze kadar süregelen para politikaları üzerinde durulacaktır.

IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı 1979 yılında yayınlandığında, diğer planlarda olduğu gibi uygulanacak iktisat politikasını ayrıntılı olarak belirtmişti. Ancak amaçlanan politika sadece bir yıl uygulanabildi. Çünkü 24 Ocak 1980 tarihinde alınan ekonomik istikrar kararları ile planın dışında bir ekonomi ve para politikası yürürlüğe kondu.

Planda para-kredi politikası ile para arzı ve talep dengesinin korunacağı, para arzı artışını fiyat düzeyi ile bağlantılı olacağı ve kalkınmanın gerektirdiği yatırımları yapmayı sağlayacak ve fiyat artışlarını etkileyecek bir faiz politikası öngörülmekteydi. İstikrar kararları ile plandaki para-kredi politikasına ilişkin öngörüler değiştirilmiş ve yeni bir ekonomik yapı oluşturulmaya çalışılmıştır. Para politikasında alınan tedbirleri kısaca özetlemek gerekirse;

• Para arzı miktarını fiyatlar genel düzeyi ile orantılı tutmak ve sürekli kontrol sağlamak amacıyla para kredi kurulu kurulmuştur.

• Bankaların verdikleri kredilere yüzde sınırı getirilmiştir.

• 1 Temmuz 1980’den itibaren faiz oranları serbest bırakılarak güdümlü faiz politikasına son verilmiştir.

• Kamu iktisadi teşekkülleri ürünleri üzerine uygulanan sübvansiyon kaldırılmış ve fiyatlar sürekli bir ayarlamaya tabi tutularak, kurumların kendileri tarafından belirlenmesine başlanmıştır.

• Sermaye piyasası kanununun çıkarılması hedeflenmiş ve yasa Temmuz 1981’de çıkarılmıştır.

1980 öncesinde Türkiye’de faiz oranları kamu otoriteleri tarafından belirleniyordu. 1980’den sonraki dokuz yıl içerisinde faiz oranları iki kez serbest bırakılmış, bunun sonucunda yatırımcı ve tasarruf sahipleri uzun vadede uygun kararlar alamamışlar, ekonomi olumsuz yönde etkilenmiştir. 24 Ocak kararlarına göre tasarrufların artırılması ve mali kurumlar aracılığı ile yönlendirilmesi önem taşımaktadır. Bunun için de gerçekçi bir faiz politikası uygulanması gereklidir. 24 Ocak kararlarına baktığımızda bu önlemlerin kısıtlayıcı değil, serbestleşme yönünde olduğunu görürüz. Alınan tedbirler sayesinde kambiyo sisteminin ve dış ticaret rejiminin biraz serbestleştirildiğini, faiz oranlarının belirlenmesinde esnek ve gerçekçi bir uygulamaya geçilmekte olduğu görülür. Ekonomik programın uzun dönemli amacı ve felsefesi; devletin ekonomiye doğrudan müdahalelerin azaltılması yolunda etkinlik, verimlilik ve rekabetin artırılması ile serbest piyasa ekonomisine işlerlik kazandırılmasıdır.

Faiz politikasının ekonomiye iki önemli faydası vardır. Bunlardan ilki, halkın tasarruflarının finans kurumları aracılığı ile sanayi, tarım ve hizmet sektörlerine aktarılması, ikincisi ise yatırımların etkin bir şekilde dağılımının sağlanmasıdır. Türk insanı uzun yıllar tasarruflarını altın, gayrimenkul ya da dövize yatırıyordu. Böylece yapılan tasarrufların ekonomiye bir katkısı olmuyordu. Oysa faiz mekanizması ile tasarruf sahipleri tasarruflarını diğer sektörlere rahatça kaydırabilme imkanı buldular. Tüketimden tasarrufa doğru bir geçiş gerçekleşti. Bunun sonucunda tüketim talebindeki azalma enflasyonist baskıları azaltacaktır. Sınırlı olan kaynakların en uygun yatırımlara dağıtılması yine faiz mekanizması ile gerçekleşebilir. Yatırım oranları büyüdükçe artan büyüme hızı, toplam arzı artıracağından enflasyon yine azaltılabilir.

24 Ocak istikrar kararlarında, enflasyonu kontrol altında tutabilmek ve ödemeler dengesini iyileştirmek kısa dönem amaçları, dış ticaret rejiminin liberalizasyonu, mali sistemin faiz oranı tespitinin serbest bırakılması yoluyla liberalleştirilmesi ve bu yolla tasarrufların teşviki, esnek kur politikasına geçmek, dışa dönük sanayileşmeye yönelmek, dış kaynaklı yatırımların teşviki gibi yapısal ögelerin ağırlıklı olduğu uzun dönemli amaçları oluşturuyordu. 24 Ocak kararlarından sonra serbest faiz uygulamasına geçildi.

Enflasyonun piyasa ve faiz mekanizmalarını bozması ve 1988 tılında enflasyonist beklentilerin hızla artması sonucunda tasarruflar dövize yöneldi. Bunun sonucunda Türk Lirası’ndan büyük bir kaçış başladı. Tasarrufları dövizde tutma eğilim, kur üzerinde baskı yaratmış, resmi ve karaborsa döviz fiyatları arasındaki fark açılmıştır. 4 Şubat 1988 tarihinde dövize olan talebi ve kurlardaki baskıyı azaltmak, Türk Lirası’na kredi talebini artırmak amacıyla 1 yıl vadeli mevduat oranı %65’e yükseltildi. 12 Ekim 1988 tarihinde ise aynı nedenlerle faiz oranlarının belirlenmesi serbest bırakıldı, bunun sonucunda 1 yıl vadeli faiz oranı %85’e kadar yükseldi. Faiz oranları yeterince yükselince dövize olan talep yerini liraya bıraktı, böylece aşırı döviz talebi eritilmiş oldu.

7 Ağustos 1989 tarihinde çıkarılan 32 sayılı karar ile döviz sahibinin kim olduğuna değil, kullanımına önem verilmesi benimsendi. Bu kararda ticaret ya da ticaret dışı doğan her türlü döviz, mülkiyeti kime ait olursa olsun, Maliye Bakanlığı’nın emrindedir denmektedir.

Türkiye, 24 Ocak 1980 kararlarından sonra içe dönük ekonomiden dışa dönük ekonomiye geçmek için gerçekçi kur politikası uygulamaya başlamıştır. 1981’den 1988’e kadar Türkiye’de döviz kuru T.C. Merkez Bankası tarafından hergün belirlenerek ilan edilmiştir. 1988’den bugüne kadar bankalar arası para piyasası biçiminde örgütlenen döviz piyasasında belirlenip yine Merkez Bankası tarafından hergün ilan edilmektedir. Kurun bu şekilde belirlenmesi, döviz kurlarının yıllık enflasyon hızının yarısı kadar yukarı doğru ayarlanmasına ve sonuçta Türk Lirasının aşırı değerlenmesine yol açmıştır. Aşırı değerlenmiş kur politikası ülkemizde, bir ölçüde, enflasyonla mücadelenin aracı haline gelmiştir.

Ocak 1994’te bir süredir görülen ekonomik belirsizlik sonucu piyasalarda panik başladı ve halk tasarruflarını dövize yöneltmeyi tercih etti. Bunun sonucunda üç gün gibi kısa bir sürede, hiçbir müdahale görmeyen Amerikan Doları, 20.000 TL’ye kadar yükseldi. Merkez Bankası dövize olan hızlı kaçışı engellemek amacıyla gecelik faizleri %1000’li rakamlara çıkardı. Ekonomiden Türk Lirası’nın da çekilmesiyle hem sermaye hem de para piyasasında para arzı durdu; bunun sonucunda üretim sektöründe faaliyetler durma noktasına geldi ve ekonomi tıkandı. Bu gelişmelerin ardından dönemin hükümetince 5 Nisan 1994 tarihinde bir dizi ekonomik önlemler paketi açıklandı.

5 Nisan kararları ile para politikasında alınan kararlar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

• Merkez Bankası ile Hazine ve diğer kamu kuruluşları arasında varolan kredi ilişkisi yeniden düzenlenerek, 1995 yılından başlanarak Merkez Bankası’nın Hazine’ye açacağı kısa vadeli avans ile kamu kuruluşlarının kullandıracağı kredilerde kısıtlamaya gidilmiştir.

• Mevduat munzam karşılıkları ve disponobilite sisteminin değiştirilerek bankaların tüm pasifleri üzerinden disponobilite uygulaması başlatılmış, daha önce döviz lehine çalışan munzam karşılık uygulaması ise TL lehine çevrilmiştir.

• Repo işlemlerine ilişkin düzenlemeler de yapılarak, karşılıksız repo işleminin önüne geçilmiştir.

• Ani mevduat çekilişleri ile karşılaşan bankalara, likidite sıkışıklığının giderilmesine katkıda bulunulması amacıyla geçici avans kredileri açılmıştır.

• Türk Lirası mevduatlarında esnek vade türleri tanımlanırken, bankalardaki tasarruf mevduatının tamamı güvence altına alınarak, bankalarda tasarruf mevduatı tutma teşvik edilmeye çalışılmıştır.

• Döviz kurlarının belirlenmesi yönteminde yeni bir uygulamaya gidilmiş ve Merkez Bankası günlük kur belirlenmesinde doğrudan rol almaktan çıkmıştır.

5 Nisan kararlarından günümüze kadar gerek ülke koşulları, gerekse dünya ekonomik konjonktürü etkisinde kalan paket, amacından ve uygulanabilirlik sınırlarından uzaklaşmış; 1998 yılında önce Uzakdoğu’da sonra da Rusya’da şiddetle hissedilen ekonomik kriz Türkiye ekonomisini de vurmuştur.

18 Nisan 1999 genel seçimlerinden sonra hükümet IMF ile stand-by anlaşması imzalamış ve sıkı bir para politikası uygulanmaya başlanmıştır. 1999 ve 2000 yılları sonunda IMF’e verilen niyet mektuplarında ve hükümetin enflasyonla mücadele politikasında para politikası ile ilgili aşağıdaki görüşlere değinilmiştir:

“2000 yılının sonlarında yaşanan mali kriz akabinde, para politikasının amacı, toplam para tabanı arzında aşırı bir artış olmadan döviz rezervlerinin arttırılmasını kolaylaştırmayı teminen, net iç varlılar seviyesini 2000 Kasım ayı ortasındaki seviyesine doğru kademeli olarak yaklaştırmak olmuştur.

Aynı zamanda, yeni program çapraz kurları kullanılarak hesaplanan Net Uluslararası Rezerv (NUR) tabanının 2000 Aralık sonu için 10.4 milyar ABD Doları olarak revize edilmesini talep ediyoruz. Bu yeni hedef T.C. Merkez Bankası’nın kriz sonrasındaki daha düşük seviyedeki rezerv pozisyonunu dikkate almaktadır. 2001 için NUR tabanı Haziran ayına kadar 12 milyar ABD Dolarına çıkacak şekilde belirlenmiştir.

2001′in ilk yarısında, önceden ilan edilmiş bantsız döviz kuru yolu para politikasının ana özelliği olmaya devam edecektir. Daha önce ilan edildiği üzere, 2000 yılının son çeyreğinde aylık %1 olan devalüasyon oranı, 2001 yılının ilk çeyreğinde ayda %0.9 oranına ve 2001 yılının ikinci çeyreğinde de ayda %0.85 oranına düşürülecektir.

Para politikasının idaresinde, 2001 yılının ikinci yarısından itibaren kademeli olarak kullanılabilecek artan esneklik, Merkez Bankası’nca ana hedef olan enflasyonla mücadele sürecinin devamını sağlamak amacıyla kullanılacaktır. Dolayısıyla, döviz kuru merkezli bir parasal çerçeveden yavaş yavaş, başka birçok ülkede başarıyla uygulamaya alınmış olan resmi enflasyon hedefleme merkezli bir çerçeveye geçeceğiz.“

Linkback: Türkiye’de Para Politikası
  • Gösterim 2,512 
  • Haber Köşesi (Herşey)
  • 0 Yanıtlar


Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor Üye ol Veya Giriş Yap


Paylaş whatsappPaylaş facebookPaylaş linkedinPaylaş twitterPaylaş myspacePaylaş redditPaylaş diggPaylaş stumblePaylaş technoratiPaylaş delicious

Benzer Konular (5)


İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Replikacep.com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Replikacep.com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz