Hayme Ana

Başlatan Tekyürek, 25 Ekim 2014, 14:59:36

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.



 

Hayme Ana, cefakar, fedakar Türk anasının en büyük timsalidir. Onun  tarih içinde gördüğü fonksiyon pek az anneye nasip olmuştur. Hayme Ana  Kutlu Kayı boyunun lideri komutanı derleyicisi devlet kurucusu gibi pek  çok özelliği şanlı kişiliği ile birleştirmiştir. O devlet evinin  direğidir. Kocası Gündüz Alp’in vefatından sonra dağılma noktasına gelen  Kayı boyunu Aşağı Sakarya vadisine daha sonrada Domaniç Çarşamba’ya  selametle getirerek cihanın en büyük devleti olan Osmanlı  İmparatorluğu’nun temelini atmıştır. Oğlu Ertuğrul Gazi’yi hep büyük  olma cihana hükmetme kişiyle yetiştirmiş torunu Osman Gazi’nin elinden  tutarak geleceğin devletinin nasıl kurulacağını nasıl olması gerektiğini  Çarşamba Ova’sının yüksek tepelerini göstererek hayal etmiştir. Hayme  Ana, Kayı boyunun diğer anaları gibi koyundan süt sağmış, yoğurt, peynir  yapmış, ipi eğmiş, aba dokumuş, asla bir aristokrat gibi  davranmamıştır. Obanın erkekleri onu ana bilmiş her sözünü emir  belleyerek saygıda kusur etmemişlerdir. Bu davranışlar 13. yy. dünyası  için nadir görülen vakalardandır. Ama Türk milletinin asli özelliği olan  bu davranışlar tarih boyunca hep görülmüştür. Çünkü Türk kadını tarihi  boyunca erkeğin omuzdaşıdır. İşi beraber görürler birbirine üstünlük  taslamazlar. Hayme Ana önce Kayı boyunun aşiret anası sonrada bütün  Türklüğün kutlu anası tavsif edilmiştir. Ağaçların sardığı çimenlerin  kuruduğu pınarların çekildiği güz mevsiminde Hayme Ana’nın ölümü bütün  obayı yasa boğmuştur. Onun ölümü aşireti o kadar sarmıştır ki acılar  biraz teskin olur ümidiyle tarihte adına ilk defa anıt mezar inşa  edilmiştir. Her yıl yayladan iniş zamanında Hayme Ana hatırası Ülüş  yapılarak dua ve dileklerle Söğüt’e doğru inilerek anıt mezar  Çarşamba’nın müşfik ve heybetli dağlarına emanet edilmiştir. Daha  sonraları Türk nüfusu bu yörede kesif bir hale gelince aziz anamızın  gözleri koca yayla çığralarında kalmamış Osmanlar Orhanlar ve obanın  diğer çocukları anıt mezarın çevresinde cirit oynamış güreş tutmuş kılıç  çalmıştır. Geleceğin büyük devletini kurma yolunda bileklerini  güçlendirmişlerdir. Edebali’nin Dursun Fakı’nın telkiniyle ruh ve  şuurlarını güzelleştirmişlerdir. Osmanlı hakanları Kayı boyundan  geldiklerini hep canlı tutarlar.

Seferde ve hazerde. Hakanın sağ tarafında bulundular. “Türk Milleti  ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet  bulacaktır!” diyen atamızın işaret ettiği gerçek bu olsa gerektir.  Tarihten hız ve ilham alarak aydın geleceğe uzanmak. Türk asrını yeniden  kurmak Hayme Anamızın ruhunu şad edecektir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda pek çok efsanevi hadise meydana gelmiş  bir çok Türk’ün alın teri, fikri, kanı ve duası etkili olmuştur. Dört  kıtaya hakim olan namı ancak kendisi ile edilen ve her bakımdan dünyanın  gelmiş geçmiş en büyük devleti olan Devlet-i Al-i Osmani’nin  kuruluşunda elbetteki analarında emeği vardır. O analar ki rahmine düşen  evlatlarını helal mal ile doyurmuşlar, ellerinden ve dillerinden hiçbir  yaratılmışa zarar gelmemiştir. Gürbüz evlatlarını yine dualarla ve  temiz sütleri ile yetiştirmişlerdir. Milli destanlarımızı türkülerimizi  Dede Korkut hikayelerini okuyanlar bunları açıkça görürler ve İslam’ın  şu müjdesi anaya adeta bir kutsallık vermiştir. “Cennet anaların  ayakları altındadır. ” Töreyi yaşayan ve yaşatan evlatlarını geleceğe  hazırlayan tek ve biricik anadır. “Ana gibi yar olmaz“, “Ana başa taç  imiş, her derde ilaç imişâ€ şeklinde söyleyebileceğimiz örnekler anne ile  oğullar arasındaki saygı, sevginin karşılıklı olduğunu göstermektedir.  Sosyal hayatımızda baba otoritenin anne ise şefkatin timsalidir.

Bu açıdan bakıldığında Osmanlı Devletinin kurucuları Ertuğrul Gazi ve  Osman Bey’in yetişmelerinde Hayme Ana kadar etkili olabilmiş başka bir  insan gösterilemez. İşte Hayme Ana Orhun yazıtlarında örneğini  gördüğümüz eşi ve oğlu ile ismi beraber alınan İLBİLGE HATUN gibi  devletin kuruluşunda fonksiyonel bir görev almıştır. Hayme Ana’nın  tarihi kişiliği ile Ertuğrul Gazi’nin hayatı beraber yürümüştür. Çünkü  ana ile oğul arasında Kayı boyunun sevk ve idaresinde tam bir fikir  birliği vardır. Bu fikrimizi desteklemek bakımından Ahlat örneğini  verebiliriz. Ahlat’ da Gündüz Alp’in dört oğlu Sungurtekin, Gündoğdu,  Ertuğrul ve Dündar arasında batıya doğru ilerleme düşüncesinde olan  Ertuğrul Gazi ‘nin yanında yer alarak bu büyük tarihi tercihe katkıda  bulunur. İkinci önemli ve tarihi tercih ise Gündüz Alp’in Gazi’nin  yanındadır. Böylece Hayme Ana’nın tercih ve kararı hep Ertuğrul Gazi’nin  yanında olmak şeklinde gerçekleşmiştir. Ana oğul kutlu Kayı boyunun  Aral havzasında Söğüt ve Çarşamba’ya kadar sürecek olan 3500 km lik bir  yürüyüşe geçmişler.

 



 

 

Hayme Ana oğlu Ertuğrul’u 1191 senesinde Ahlat’ta dünyaya getirdi.  Gündüz Alp ve oba bu doğumu büyük sevinçle karşıladılar. “Deveden buğra,  attan aygır, koyundan koç kırdırarak” günlerce süren şölen yaptılar.  Küçük çocuğun sağ kulağına ezan sol kulağına kamet okuyup ak sakallı oba  uluları “Ertuğrul” adını verdiler. Hayme Ana’nın başına al basmasına  karşı kırmızı yaşmak bağladılar. Toprak evini gelin odası gibi  süslediler. Meydanlarda cirit oynandı, güreş tutuldu, ok atıldı. Hayme  Ana’nın gözünün nuru evladı Ertuğrul, Alper Tunga’nın 58. ve Mete nin  45. kuşak torunudur. 15. yy. Osmanlı hanedan tarihçisi Bayati böyle  belirtir. Oğuz Kağan adıyla tebcil edilen Mete bütün Türk Hanedanlarının  atasıdır. Tanrı Oğuz Kağan nesline Kut vermiştir. Bu kuta sahip  olmayanlar meşru hakan sıfatı ile Türkleri yönetemezdi. Bu inanış İslami  devirlerde de aynen devam etmiştir. Ertuğrul’un doğumu Ahlat Türkmen  halkını sevince gark etmiştir.

Kayıhanoğulları Ahlat’ta 1230 yılına kadar kalmışlardır. Kümbet yol ve  mezar taşları günümüze kadar gelmiştir. Ahlat halkı kendilerini  Kayıhanoğulları’ ndan kabul ederek Osmanlı’larla akraba olduklarını  ifade ederler.Hatta padişahlar kendi atalarının amca oğullarının  neseplerini resmen ve fermanla yazmışlar ve onlara pek çok muafiyetler  vermişlerdir.

Burada tarihçilerimizin tartıştıkları bir konuyu ele almak istiyoruz.  Son yapılan araştırmalardan anlaşılacağı gibi Ertuğrul Gazi’nin babası  Gündüz Alp’tir. Süleyman Şah Anadolu tarihi ve Türkiye devletinin  kurucusu olan zat’in isminden kalma bir hatıradır. Türk mezarı olarak  bilinen “Caber kalesi” yakınındaki mezar 1921 ve 1923 Lozan  Antlaşması’na göre Fransa tarafından Türkiye’ye bırakılmış ve burada  Türk askeri birliği bulundurmak ve Türk Bayrağı çekmek hakkı  verilmiştir.

Karahanlılar döneminden itibaren Türklerde bir isim verme geleneği  başlamıştır. Çocuklara biri islami biri milli olmak üzere iki isim  verilmektedir. Bu gelenek halen devam etmektedir. Bilindiği gibi Saltık  Buğra Han İslam adı “Abdülkerim”dir. Osman Gazi’nin diğer adı  â€œFahrettin” Yavuz’un “Selim”dir. Kuvvetli bir ihtimalle de Gündüz  Alp’inde Süleyman Şah’tır. Türk mezarı ise bir makamdır. Yine bilindiği  gibi yazılı gelenek dışında pek çok Türk Büyüğünün birden fazla yerde  mezarı bulunmaktadır.

Yunus Emre’nin Karacaoğlan’ın Somuncu Baba’nın birden fazla yerde makam  mezarı vardır. Gündüz Alp’in gerçek mezarı iki yerden birinde ; bu  yerlerin ilk Kayı boyu durağı Ahlat ile Anadolu’daki ikinci durak Ankara  civarlarındaki Kızılsarayözü yakınındaki Kırka köyü olduğudur. İleriki  çalışmalar gerçek mezarının hangisi olduğunu ortaya koyacaktır.

Böylece Gündüz Alp ile Süleyman Şah in gerçekte aynı kişi oldukları  ortaya çıkar. Ertuğrul Gazi’nin babası Hayme anamızın kocası Gündüz  Alp’tir. Bütün Osmanlı tarihçileri bu konuda müttefiktir.

Gündüz Alp in Kayı boyu Ahlat da dokuz yıl kalmıştır. 10 Ağustos 1230  Yassıçemen meydan Muharebesinde Erzincan yakınlarında Alaaddin  Keykubat’ın saflarında doğu Hakanı Celalettin Harzemşah a karşı vuruşan  ve zafer kazanan Kayı Oymağının başında 39 yaşındaki Ertuğrul ve 60  yaşındaki Gündüz Alp vardır. Moğolların hızla yaklaştıkları ihtimali  üzerine 1231de Ankara civarında olduklarını görürüz. Gündüz Alp vefat  etmiştir. Kayı boyunun başına Ertuğrul geçer. Böylece Ertuğrul Bey  Kanuni’den daha uzun saltanat müddeti olarak 50 yıl Beylik yapmıştır.  Şimdi Hayme Ananın yaşı ile ilgili bazı tahminlerde bulunmak istiyorum  Ertuğrul 1191 de doğmuştur. Hayme Ana’yı 18-20 yaşında kabul edersek  Anamızın doğum tarihi olarak karşımıza 1171-1173 tarihleri çıkar. Bu  Yassı Çemen savaşında Gündüz Alp’in 60 yaşlarında olduğunu kabul edersek  yaklaşık tarihler olarak örtüşürler.

Kayı boyu Ankara civarına geldiğinde büyük bey Gündüz Alp vefat  etmiştir. Boy Ertuğrul Bey’in yönetimindedir. O günleri hatırası olarak  Hayme Ana’nın halk dilindeki söyleyişi olan Haymana adı bir yerleşim  yerine verilmiştir. Ertuğrul Bey ve Hayme Ana kendilerine kışlak olarak  verilen Söğüt’e ve yaylak olarak tahsisi edilen Çarşamba’ya 1235  yıllarında gelirler. Hayme Ana’nın yaşı 64 civarındadır.

Yaylak olarak seçilen Çarşamba’nın o yıllarda başpiskoposluk merkezi  olması Ertuğrul Bey i buraya çekmiştir. Türk fetih anlayışında  atalarımız şehrin hemen yanı başına yerleşir yerli halkla iyi geçinir  kendi aralarındaki hak adalet ve hoşgörü onları da etkilerdi böylece  yerli halkın Türklere ısınması sağlanırdı. Çarşamba yaylasında da  tamamen böyle olmuştur. “Düşmana galip geldiğin vakit bu zaferin zekatı  olarak onu bağışla. ” Siyasi hukukunun temel prensibidir.

Hayme Ana çadırını koca yaylalara bakan tarafa kurdu. Onun etrafına  diğer çadırlar yerleştirildi. Çarşamba yaylası türkülerle koyun kuzu  melemeleri at kişnemeleri sığır böğürmeleriyle şenlendi. Bu topraklar  sanki yüzyıllardır bu seslere hasretmiş gibi çiçekler bir başka türlü  açmaya, kekikler bir başka türlü kokmaya başladı. Anadolu erenleri  çocuklara Kur’an öğretiyor az ötede gaziler gençlere kılıç çalmasını ok  atmasını talim ettiriyor, bacılar aba dokuyor, yağ yoğurt yapıyor, koyun  kısrak sağıyorlar. Yaylada herkes bir faaliyet içinde. Yaşlı kadınlar  ağırşak ve kirman ile ip eğiriyorlar, tuluklara peynir basılıyor  derilere yağ dolduruluyor. Tezgahlarda kilimler dokunuyor. Çarşamba  yaylasının allı yeşilli çiçekleri desen desen dokunuyor. Pınarlara  derelere tepelere Türkçe isimler veriliyor.

Hayme Ana doğumlarda ebelik yapıyor. Sanki annelere “Daha fazla çocuk  daha fazla güç” derecesine doğumları teşvik ediyordu. Bu gün bile çocuğu  olmayan kadınlar türbesine bağlanıp dilekte bulunurlar.

Hayme Ana büyük bir hedefe hazırlanır gibiydi. İlerlemiş yaşına rağmen  dur durak bilmeden çalışıyordu. Ona bakan gençler gayrete geliyordu.  Namazlarında uzun dualar ediyor sorduklarında “Oğullarımız uzasın dal  budak salsın Öyle çoğalalım ki Çarşamba yaylası bizi almasın. Yeni  yaylalar yurtlar kuralım sürümüz yılkımız çayırlar doldursun.  Oğullarımız dinimizden töremizden ayrılmasın” derdi.

Yıllar yılları kovaladı oğlaklar keçi, kuzular koyun, taylar kısrak  oldu. Halk rivayetlerine göre Hayme Anamız Osman’ın doğumundan 3-5 yıl  daha yaşadı. Osman’ın elinden tutup Çarşamba’da gezdirdiği Beşik çamının  altında beşiğini salladığı söylenir.

Yine bir yayla dönüşü Hayme Ana rahatsızlanır. Bütün obayı bir telaş  alır. Hayme Ana bütün halk tarafından çok sevilmektedir. Rahatsızlığı  git gide artar. Erenler Kur’an-ı Kerim okumaya başlarlar. Ve son isteği  olarak Kara Osman’ı getirmelerini ister. Onu doyasıya öper, Kelime-i  Şahadet getirir ve ruhunu teslim eder. Oba büyük bir yasa bürünür. Hayme  Ana’nın Mezarı çadırının olduğu yere kazılır. Çevre obalardan Kayı,  Avşar, Doburga, Kınık. … bütün Türkmen Oğuz boylan hep toplanır. Büyük  bir cenaze merasim düzenlenir. Hayırlar dualar yapılır. Ertuğrul Gazi  bizzat annesi için etli bulgur pilavı dağıtır.

Sonraki yıllarda bu gelenek devam ettirilmiştir. 700 yılı aşkın bir  zamandır Hayme Ana Türbesi Karakeçili Yörükleri başta olmak üzere bütün  halk tarafından ziyaret edilir. Önce türbenin etrafında eski bir Türk  geleneği olarak 3 veya 7 kez dönülür. Kur’an-ı Kerim ve Mevlit okunur.  Sonrada tıpkı Ertuğrul Gazi’nin bizzat eliyle dağıttığı etli bulgur  pilavı ikram edilir. Yemekten sonra ok atılır, cirit oynanır.

Her yıl yayladan iniş zamanı olan Eylül ayında Hayme Ana ‘nın hatırası  için Ulus yapılarak dua ve dileklerle Söğüt’e doğru inilerek anıt mezar  Çarşamba’nın müşfik ve heybetli dağlarına emanet edilir.

II. Abdülhamit devrinde Çarşambalı bir köylü evinde sakladığı dedesinden  kalma deri üzerine yazılı bir belgeyi köye gelen bir devlet yetkilisine  okutur. Belgede Hayme Ana’nın mezarının Çarşamba Köyün’ de bulunduğu  yazılıdır. Padişah Bursa Valisi Mahmut’u “Türbeyi benim atalarıma  yakışan bir şekilde yeniden inşa et. “diye görevlendirir. Ayrıca köyden  de bir türbedar görevlendirilir. Maaşı saray tarafından ödenir. II.  Abdülhamit her yıl düzenli olarak Hayme Ana törenlerine gıda maddeleri  gönderir. Köy halkı Hayme Ana Derneği kurarak faaliyetlerine devam  ederler.

1955 yılında Törenlere İlçe Merkezinin katılımıyla Hayme Ana’yı anma ve  Domaniç Şenlikleri tertip edilir. Türbe ve Külliye 1990 yılında restore  edilmiştir.

 

       

                                                                                                    __________________
Linkback: Hayme Ana
  • Gösterim 2,124 
  • Herşey Genel Paylaşım
  • 0 Yanıtlar


Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor Üye ol Veya Giriş Yap


Paylaş whatsappPaylaş facebookPaylaş linkedinPaylaş twitterPaylaş myspacePaylaş redditPaylaş diggPaylaş stumblePaylaş technoratiPaylaş delicious

Benzer Konular (3)


İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Replikacep.com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Replikacep.com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz